FARKLILIKLAR ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
|
|
06-13-2010, 04:39 AM
Yorum: #1
|
|||
|
|||
![]()
Eski zamanda dört kişiye bir miktar para verilmiş. Adamlardan ilki Türk’müş ve bu parayla üzüm alalım demiş. İkincisi İranlıymış ve Angur alınmasını istemiş. Rum olan üçüncüsü alınacak şeyin stafil olmasını belirtirken sonuncu olan Arap parayla inal alınmasını söylemiş. Hepside aynı şeyi istediklerini bilmeksizin kavgaya tutuşmuşlar.
Bizde toplum olarak, yetişme şartlarımıza göre farklılıklar kazanmışızdır. Üzüm deyince kimimiz kuru üzümü, kimimiz salkım üzümü kastediyoruz. Kimimiz üzüm suyunu, kimimiz üzüm hoşafını. Bütün bunlar hepimizin farklı şartlanmalar altında, farklı hedefler belirlememizden doğuyor. Bu farklılıklar yüzünden toplum olarak, toplumdaki farklı kesimler olarak kendimizi birbirimize anlatamıyoruz, anlatmada güçlük çekiyoruz. Birde araya niyeti iyi olmayan aracılar(medya) girince arada, tamamen iletişim bozukluğundan doğan tartışmalar, düşünce çatışmaları vücut buluyor. Tek bir vadiden akan nehir gibi akamadığımız için güçlü olamıyoruz. Adeta delta ovasında parça parça akan bir nehir gibi güçsüz ve zayıfız. Her birimiz farklı yönlerde, farklı şekillerde ilerliyoruz. Farklılıklarımız bize yararlı mıdır yoksa zararlı mı? Öncelikle şunu söyleyebilirim ki farklılıklarımız bize kesinlikle zararlıdır. Kültürel, dilsel, ırksal… Düşünce yapımızdaki farklılıklar bile zararlıdır. Her farklılığın bizi bizden, birbirimizden biraz daha koparttığını fark etmek zor olmasa gerek. Etnik farklılık zaten farklılıkların temelidir ki her etnik kimlik kendi toprakları üzerinde kurulan bir devletle ayrılmıştır, diğerlerinden. Dünya üzerinde, insanların anlaşmasının birinci konuşmaktır. Dünyadaki insanlar kendi aralarında iletişim kurdukları kişilerle bir araya gelmek ister, çünkü, anlaşabildiği yerde rahat, mutlu ve huzurlu olacaktır, onlarda öyle ayrılır diğerlerinden. Kültür farklılığı insanların, “Eğer kültürümüz farklıysa bizde farklıyız.” diyerek birbirlerinden ayrılmasını sağlar. Bugün kürtler kendi topraklarında, kendi hükümetleri altında yaşamak istiyorlarsa bu, onlara, zamanında kültürel ve dilsel bir özgürlük tanıdığımız içindir. Eğer böyle bir hataya düşmeseydik şimdi kürt problemi diye bir şey olmayacaktı. Gelelim düşünce ayrılıklarına. Düşünce yapımızdaki farklılık ise en tehlikelisidir; milletleri bile parçalayabilir ki bugün Türk Toplumu içerisinde bunun da gerçekleştiğini görmekteyiz. Peki bu farklılıklar nasıl giderilebilir? Bu farklılıkları gidermeye bireysel olarak gücümüz yetmez. İşte burada “kutsal devlet” araya girer. Bu devletin görevidir. Devlet kendi milleti arasındaki farklılıkları gidermek zorundadır. Neden diye soracak olursanız bu, halkın yönetimini kolaylaştıracak, toplumu iç ve dış politikada tek vadiden akan büyük bir nehir haline getirecektir. Buna ilaveten devlet bu yolla kendi gücünü ve devamlılığını da arttırabilecektir. Tek toplum, tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek Din, tek Rab… Fakat burada bir husus karşımıza engel olarak çıkmakta. Toplumsal sınıflar: Yöneticiler, memurlar, işçiler, fabrikatörler, askerler… Bu sınıfsal ayrılık, devletin gücü ve devamlılığı için tehtid unsuru olarak kullanılabilir. Maaş miktarları, sınıflara ait haklar, bürokratik hiyerarşi durumundaki konumlar. Daha birçok farklılık da sayabiliriz. Fakat, mesleki durumdan kaynaklanan farklılıklar yani bireyin devlete olan görevini yerine getirmesini kolaylaştırmak için verilmiş haklar, millet-toplum tarafından normal karşılanmalıdır. Diğer her durumda da eşit olmalıdır. Bu eşitlik komünizmden değil, Türk’ün Sosyal Devlet anlayışından gelir. Eşitsizlik sadece Türk olan ile olmayan arasında olmalıdır. Devletin asıl görevi kendi kanından olanlara öncelikli olarak yardım etmektir. Vatana 25 yıl ihanet edenlere değil! Türk soyundan gelen bir subayın çocuğu da, bir çiftçinin çocuğu da aynı liseleri kazanabilmeli, aynı meslekleri icra edebilmelidir. Ve devleti oluşturan toplumun her kesimi her durumda devletin çıkarlarını korumak ve arttırmak için mücadele etmeli, her durumda devlet için çalışmaya gönülden inanmış olmalıdır. Hiçbir zaman mesleklerinden ötürü kaynaklanan sınıfsal ayrıcalıklarını şahsi çıkarları için kullanmamalı, her sınıf kendine yüklenen sorumlulukları mümkün olduğunca kusursuz yapmaya çalışmalı, ki, devlet bu mesleki sınıf ayrılığından zarar değil yarar görsün. Sonuca gitmek gerekirse şöyle diyelim. Toplumdaki bireyler arasındaki farklılıklar ne kadar çoksa toplumun içindeki farklılıklardan meydana gelen gruplar o kadar artar, bu da grupların ortak bir amaç için orak hareket etme ihtimalini olanaksızlaştırır. Çünkü her grubun amacı ve belirttikleri amaç doğrultusundaki istekleri birbirinden farklılaşacaktır. Taşların girinti ve çıkıntıları birbirilerinden ne kadar farklı biçimlere sahipse o taşlardan bir duvar örmek için o kadar fazla harç kullanılacaktır. Şimdi düşünün, elimizdeki mevcut harcı, birbirimizin farklılıklarından doğacak riskleri ortadan kaldırmak için mi kullanmalıyız yoksa gücümüzü daha da arttırmak için mi kullanmalıyız? Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin |
|||
« Eski Konular | Yeni Konular »
|
Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi