Dürrüzade İbrahim Efendi
|
|
05-17-2008, 11:16 AM
Yorum: #1
|
|||
|
|||
Dürrüzade İbrahim Efendi
Padişah her sabah erkenden kalkar namazını kılar, spor yapmak için sarayın bahçesine çıkar ve doğal olarak ta boğazın eşşiz manzarasını seyredermiş. Bir gün Üsküdar'da yeşillikler içerisinde, fevkalade büyük mimari bakımdan da göz alıcı triplex bir konak dikkatini çeker.
Kahvaltıda hemen yanında oturan çeşnigire bu konağı sorar. Çeşnigir, o konağın çok zengin bir adama ait olduğunu, sabancıdan bile zengin olduğunu, bunu teb'adan herkesin bildiğini söyler. Bu konu padişahın kafasını oldukça meşgul eder. Biz at sırtında aylarca sefere çıkıyoruz, aç susuz sefalet çekiyoruz, haremimizden ayrı kalıyoruz, adam burda Kız Kulesini seyrediyor. Bunun karizmayı çizmem gerekir der ve tebdili kıyafet eder, humbaracıbaşını çağırır, "tiz hazır olun sefere çıkıyoruz" der. Humbaracıbaşı, "Emredersiniz devletlu padişahım, lakin sefere giden sizden önceki padişahlar lewis kot, desa deri mont giymiyorlardı, isterseniz padişah kıyafetlerini giyin" der. Padişah asıl fikri anlaşılmasın diye, askerler, atlar, oklar, kılıçlar, kalkanlar ve her türlü savaş gereçleri hazırlanırken üzerini değiştirir. Öğle namazı kılınır, yola çıkılır. Padişah aslında nereye gittiğini kimseye söylememiştir. Fatih Sultan Mehmet köprüsünden geçilir, kafiledeki herkes (rivayet olunur ki 300 kişi mevcuttur) merak eder. Padişah en önde olmak üzere konağa yaklaşılır, konağın sahibi Dürrüzade İbrahim Efendi sokağın başında beklemektedir, konağın girişine kadar kırmızı halı serilmiştir. Padişah bu konuyu kimseye söylemediğinden emindir ve mutlaka bir kusurunu bulabileceğini düşünür. Atlar konağın bahçesine bağlanır, içeri girilir, herkesin birarada rahatça oturabileceği büyüklükte salona oturulur. Tanışılır, hal hatır sorulur, muhabbet edilir ve boydan boya sofra hazırlanır. Padişah bir kez daha şaşırmıştır; haber vermeden geldiği halde bu kadar misafire yetecek kadar yemek konakta hazırdır. Üstelik tepsiler gümüşten, çatal kaşık bıçak takmımı jumbodan, tabaklar kütahya porselen el yapımı, masa örtüleri hakiki Bursa ipeğinden. Yemekler oldukça bol ve çeşitli, her çeşit et, sebze, meyve, tatlının her çeşiti (saray sarması dahil). Padişah bir kusur bulamaz. En sonunda hoşaflar sevis yapılır, kayısı, elma, üzüm, ayva vs. Padişahın keyfi yerine gelir. İçinden, hııı şimdi buldum bir kusurunu der. Eee İbo Efendi, her şey mükemmel, de ... bu hoşafların konulduğu kaseler ne böyle? Renksiz, sade, alelade? Devletlu padişahım der Dürrüzade İbrahim Efendi, "Ben hoşafın içinde buz sevmem, onun için kaseleri buzdan yaptırdım". ADALET ERDEMLERİN KRALİÇESİDİR |
|||
« Eski Konular | Yeni Konular »
|
Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi